Ana Sayfa

31 Aralık 2011 Cumartesi

Hoş Geldin 2012

 Zaman su gibi akıyor. Bir sene öyle hızlı geçti ki,ne zaman Aralık ayının sonuna geldik, anlamadım gerçekten.


2011 deki yeniliklerimiz;

Stajımla ilgili kendimce büyük adımlar atıp,bitirmem gereken cd’leri bitirmeye çalıştım.

Eylül Naz ilk kez okula başladı

İlk kez Şirince köyüne – Ağva – Sapanca Gölü – Muş’a gittik

Eylül Naz ilk kez şarkı söyledi. Birçok şarkı öğrendi ve söyledi.

Aslında en önemli gelişme, Eylül Naz’ın bezi bırakması oldu.

Eylül Naz, bot giymeyi, montunu askıya asmayı, diş fırçalamayı, kendi kendine yemek yemeyi öğrendi.

Eylül Naz ilk kez Cumhuriyet kutlamasına katıldı, sinemaya gitti

Eylül Naz ilk kez Noel baba gördü ve ondan hediye aldı :)

İzmir’de ilk kez gece tek başıma kız kıza dışarı çıktık

İlk kez ebeveyn olarak veli toplantısına katıldık.

Yılın son yarısı biraz sıkıntılı geçti ama bir aile olduğumuz bize hiç unutturmadı.

Ersoy iş değiştirdi belki de bu yılın en önemli yeniliklerinden biriydi :)

Ama 2011 de bizi en çok etkileyen olay ise Serdar’dı. Seni çok özlüyoruz :(

İyisiyle kötüsüyle geldi geçti işte koca bir yıl. 2012 yılından çok beklentim var umutluyum iyi ve güzel şeyler adına.

Evet kayıt altına alıyorum,2012 de çok ders çalışıp sınavımı vereceğim,bir dee zayıflayacağım ve ilk altı ay için de vermeyi planladığım kilo  ise-5 :)

Mutlu,huzurlu veee en önemlisi sağlıklı bir yıl diliyorum….  

Bütün dileklerin gerçekleşeceği bir yıl olsun 2012 :)




18 Aralık 2011 Pazar

Tuvalet Eğitim Süreci 2

Yaşasın ilk çişini tuvalete yaptı J

Bezsiz günlerimiz nihayet başladı. Hatta bezsiz 1.haftamız doldu.

İlk yıldızını öğle uykusundan altı kuru kalktığında aldı öğretmeninden.

Evde ve okulda altına kaçırmalı günler yaşıyorken bir sabah bir olay yaşadık;

Sabah işe-okula gitmek için kalktık, Eylül’e evden çıkmadan önce tuvalete gitmemiz gerektiğini söyledim ama inatla istemedi ve ben de zorlamadım. Tam çıkmak üzereyken altına kaçırdı. Doğal olarak hiç tepki vermedim ama üstünü değiştirmek içinde çok acele etmedim ıslak vaziyette kalsın diye( tavsiye üzerine). Üzerini değiştirirken sürekli “Anne bi daha altıma yapmıcam” deyip durdu, ki “altına kaçırabileceğini bunu onun yaşındaki bir çok çocuğun yaşadığını hatta onun yaşında benim bile” anlatmama rağmen.

O gün akşam okuldan almaya gittiğimde kocaman hem de renkli bir yıldızı vardı. Çünkü altına hiç kaçırmamış ve her çişi geldiğinde tuvalete yapmış.

Gündüz tuvalet olayını hallettik sayılır.

Peki gece?

İlk gecesi bol bol altına kaçırmalarla geçti ve sonraki dört gecesi de. 3 kez gece tuvalete kaldırmamıza rağmen, uyanamadığı için yapamıyordu. Ya uyukluyordu ya da uyanmamak için ayak diretiyordu. Bilinçsiz bir şekilde tuvalete oturması da ayrıca anlamsızdı. Gece uykusunun bölünmesi hem bize hem de ona ızdırap vermeye başlamıştı.

Bu tür sebeplerden dolayı tuvalet sürecinde adım adım gitmeye karar verdik.

5.günün sonunda gece uykusunda beze devam ediyoruz. Eylül uyuduktan sonra bezi bağlayıp O uyanmadan önce da çıkartıyoruz.

Bu arada yatağa sermek için hasta yatak koruyucu serme bezinden kullanıyoruz. Böylece yatağa sızdırmıyor hem de pamuklu olduğu içinde nemi hemen çekiyor. 

Akşam sıvı tüketimine de şimdilik biraz azalttık. Sütünü de yatmadan 1 saat önce veriyoruz.

Bir de bizim en büyük sorunumuz olan kaka olayı var,onu nasıl atlatacağız? 

Henüz tuvalete kakasını yapmak istemiyor,altına yapıyor,sonrasında birlikte tuvalete atıyoruz kakayı. 

Her şey bir an çözülmüyor demek ki J


Tuvalet Eğitim Süreci 1

Ekim ayı ortalarında bir gün Eylül’ü okuldan almaya gittiğimde öğretmeni Eylül bezi çıkarmaya hazır, eğitime başlayabilirsiniz dedi birden. Öylece kalakaldım. Ki biz kızımın beziyle mutlu mesut yaşıyorduk. Sanki böyle bir süreç olmayacakmış gibiydi. Umuyorduk ki;bir sabah kalkacaktık  kızım tuvalet-bez olayını halletmiş. Ama yokmuş böyle bir şey J

Peki, kızım hazır da, biz hazır mıydık, tabii ki hayır. Önce kendimizi sonra da Eylül’ü bu sürece hazırlamaya karar verdik. Ani değişikliklere anında olumsuz yanıt veren kızımı, bir an da böyle bir sürece sokmak yanlış olurdu. İlk kez bu sefer fazla doküman kurcalamadım.Sadece Tracy Hogg’un yazısını okudum o kadar.

Ekim ayının ortasından bu tarihe (11.12.2011) kadar, sürekli olmamak kaydıyla ama sık sık  “bezsiz yaşamdan” bahsettik. Bezi çıkartmanın zamanı geldiğini; aslında bezi yürüyemeyen, yardımsız tuvalete oturamadıkları için bebeklerin taktığından, bezi çıkarttığında artık kıyafetlerini kendisinin çıkartabileceğinden,v.s.bahsettik.

Eylül Naz yanımızdayken, teyzesine, anneannesine ve bir çok yakınımıza “çok yakın zamanda Eylül Naz’ın bezi çıkartacağını, çişini ve kakasını artık bizler gibi tuvalete yapacağını”söyledik. Bu tür konuşmaların hepsini duydu ,dinledi ve hiç tepki vermedi. Bu da iyiye işaretti.

Bu arada Ersoy ve ben de zaman kazanmaya çalışıyorduk.Ve artık hazırdık...

Aralığın 11’i Pazar günü kalktık kahvaltımızı yaptık. Dışarı çıkmak için hazırlandık. Eylül tuvalet için adaptör (ki o ona küçük tualet diyor) ve giymesi için iç çamaşırı alacağımızdan haberdardı.

Günün sonunda tuvalet adaptörü, yükseltici ve kendinin seçiğ beğendiği iç çamaşırlarından alıp eve döndük.

Adaptörü klozete koyduğumuzda oturmayı reddetmemesi ne önemli bir olaydı bizim için, sanki gerisi çorap söküğü gibi gelecekti. Tabii ki öyle olmadı.






4 Ekim 2011 Salı

Anne Dostu Toplum

Emzirme haftası nedeniyle Blogcu Anne'nin yeni yazısında Anne Dostu Toplum'dan bahsediyor ve manifesto hazırlığı için fikirlerimize ihtiyacı olduğunu söylüyor.

Çalışan bir anne olarak, kendi açımdan değerlendireceğim konuyu.


“Anne Dostu Toplum”dan ne anlıyorsunuz? Birkaç cümle ile tanımlar mısınız?
  • Bebek sonrası iş yaşamındaki kariyerine saygı duyan ,seçim yapma zorunda bırakmayan bir toplum düşlüyorum
Türk toplumunun “Anne Dostu” bir toplum olduğunu düşünüyor musunuz?
  • Çalışan biri olarak böyle bir toplum olduğumuzu düşünmüyorum, düşünseydim çok hesap yapmadan,doğum sonrası iş yaşantım kariyerin ne olur kaygısı çekmeden hamile kalabilirdim. İş hayatım mı yoksa bebek mi gibi git-gelller yaşamazdım.
Toplumsal hayatta annelerin karşılaştığı en büyük üç zorluk sizce nedir?
  • Eski fikirlerin kırılamadığı bir çevrede, ailede çocuk büyütebilmek
  •  Bebeğini/çocuğunu yalnız büyütmek zorunda kalan annelerin yaşadığı güçlükler
  • Bebeğini/çocuğunu kreşe yada anaokuluna bırakmak zorunda kalan annelerin güvenilir bir yer bulmasındaki zorluklar. Devletin bu konuya hiç el atmaması en büyük etken.
  • Dış mekânlarda(restoran/mağaza/açık alan) annelere sağlanamayan ortamlar
“Anne Dostu İş Yeri” deyince aklınıza gelen ilk üç kriteri paylaşır mısınız?
  • Doğum öncesi ve sonrasında kullanacağı izinleri ve emzirme saatlerini istediği şekilde kullanabilen, sorun çıkartmayan,ücretli ve ücretsiz izin hakkını kullanabilen
  • İş yerinde bebeğini bırakabileceği bir bakımevinin olduğu
  • Bebeği/çocuğu olan bir kadını-anneyi rahatlıkla işe alabilen,kariyer basamaklarında bu durumu engel olarak görmeyen bir yer olarak düşünüyorum
 Çalışan annelerin yaşadığı en önemli üç sorun size göre nedir?
  • İşe başlama sürecinde ki bebeğini kime/nereye emanet edeceğinin bilinmezliği ve çıkmazı
  • Şehir hayatının getirdiği güçlüklerden biri olan ev-iş arasındaki mesafenin uzak oluşu bu nedenle de bebeğini istediği ve ihtiyacı olduğu zaman  göremeyişi, hastalık döneminde izin problemlerinin yaşanması,uzun çalışma ssatleri
  • İş yerinde sütünü sağmak zorunda kalan anneler için uygun ortamın hazır olmayışı
Elinize bir sihirli değnek verilse, iş ya da günlük hayatınızda yaşadığınız hangi sorunu/engeli değiştirmek isterdiniz?
  • 0-18 ay döneminde ,işverenler yük getirmemesi açısından , ücretin devlet tarafından karşılandığı bir izin dönemi
  • 18-36 ay döneminde part tıme çalışma imkanı ya da ücretsiz izin hakkı tercihini yapabilme imkanı
  • Doğum öncesi ve sonrası zorunlu bir eğitim sistemi getirmek ya da anne-baba hatta anneanne/babaanne bebek ve çocuk gelişim seminerlerine katılma zorunluluğu
  • Ve bir de işleyen bir sağlık sisteminde her zaman danışabileceğimiz devlet tarafından her aileye bağlı bir pedagog 

2 Ekim 2011 Pazar

Bebeği Gitti

İlk kez çaresiz hissettim kendimi ya da verecek doğru cevap neydi bilemedim.

Her şey bir anda gelişti. Karşıyaka’ya geçmek için vapura bindik. Hem trafikten kısa sürede olsa kopmak ve en önemlisi Eylül Naz’ın denizi ve vapur sevdası için.

Denizi, vapurun ve rüzgârın oluşturduğu dalgaları seyretmek, geçen gemilere ve vapurlara bakmak için vapurun kenarına gidip seyretmeye başladık. Her şey çok güzeldi, martılar uçuyor etrafımızda, hafif bir esinti, Eylül Naz gayet mutlu.

Yaşı gereği bebekle oyun oynamak çok sık yaptığı bir şey de değil. Ta ki taklit etme, rol yapma ve hayal gücünü kullanmaya başlayana kadar. Karnını doyurmak, altını değiştirmek, uyutmak, pusetiyle dolaştırmak,onunla konuşmak,ona şarkı söylemek. Böylece bebek bizimle gezmelere gelmeye, Eylül Naz’la birlikte yuvaya gitmeye başladı. Ama hala bir düşkünlüğü, bağlılığı yoktu ona karşı.

Neyse ben vapura döneyim tekrar. Kucağındaki bebeğe anlatmaya başlamıştı gördüklerini.

Birden bebeği elinden kaydı, yakalayamadık ve denize düştü. Üçümüzde kısa bir şok geçirdik, Ersoy ve ben panik olduk. Ve şaşkındık açıkçası.
Eylül ağlamaya başladı “bebeğim gitti, elimden düştü” diye.Yüzündeki ifade ise kendini suçlar tarzındaydı ve alıp getirmemizi istiyordu. O anda ağzımdan “şimdi denize girip alamayız, vapurdan inince baban kuşlara söylesin alıp ve evimize götürsünler” çıkıverdi.

İnandı, birkaç kez denize bakıp “Anne bebeğim” desede verdiğim fikir kafasına yattı gibiydi. Hatta bebeğinin, karşıdan geçen vapura binebileceğini bile söyledi.

Tamam, o anı kurtarmıştım ama sonrasında ne yapacaktık nasıl bir yol izleyecektik bilmiyorduk. Ersoy “keşke doğruyu söyleseydik” dedi. Ama bu olayın kızımın içinde nasıl bir tahribat yapacağını bilmiyordum ki. Yalan söyledim evet ama nedeni sadece o anı kurtarmak için değildi.

Bilmiyorum belki de doğru olan doğruyu söylemek olacaktı. Ama yapamadım, içim el vermedi.

Sonrasında bu konu bir daha açılmadı, aklına gelir mi bilmiyorum!

Gelirse ne yaparız onu da bilmiyorum.

Şimdilik aklımdan geçen aynısı olmasa da ona benzeyen diğer bebeğiyle oynamasını sağlamak.

Sonbahar

Ve sonunda sonbahar geldi…

Ağaçların yaprakları sarardı,döküldü. Bize de yuvadan çıkış sonrası oyun çıktı. Yuvadaki bahçeye dökülen sararan yaprakları toplayıp ses çıkartıyoruz. Her seferinde ise; 

"Anne bak ses çıkıyooo" 

Sabahları ve akşamları bayağı bir serin oluyor ama öğlen ki güneş tüm sıcaklığıyla ısıtmaya devam ediyor.

Ben sıcağı pek sevmiyorum, soğukta yaşamak da daha bir kolay geliyor bana. Ama yine de yazı özleyeceğim en çokta balkonda ki yemek , çay sefamızı.

O kadar rüzgar oluyor ki üzerine bir şey almadan oturmak ne mümkün.

Akşam balkon görüntümüz ise ;








Sanırım Bitecek

Yaklaşık 6 aydır, aklımızda fikrimizde ve dilimizde olan bir şeydi Eylül Naz’ın yatağının korkuluklarını açmak. Ama sürekli bir şey çıktı ya da bahanelerimiz vardı ve bu ramazan bayramına kadar sürdü. Artık yeter dedik ve 4 Eylül 2011 Pazar günü “o gün bugün” deyip harekete geçip, imece usulüyle açıp büyüttük.

Ayakta sallama olayından öyle bunaldık ki yuvada öyle uykusuna kalma olayının da fırsat bilip tamamen hayatımızdan çıkartmak istiyorduk bu olayı.

Evet, yatağının kenarlarındaki korkulukları açıp büyüttükten sonra, uykuya geçiş kolaylaştı.

Uyku ritüelimizi bozmadık sallama dışında. Pijamasını giyip ışıkları kapattıktan sonra biberonla sütünü veriyoruz, süt bittikten sonra da yanına yatıyorum “iyi geceler fıstığım” deyip uykuya dalıyoruz. Tabii bazen soytarılık yapıp yatak içinde kuduruyoruz ama hemen kesmeyi tercih ediyorum uykusunu dağıtmamak adına.

Şimdilik babayla uykuya geçişi ret ediyor, hatta babayı kırmamak için sanırım “bugün anneyle yatayım yarın seninle baba” diyor :)

Şimdilik dikkat ettiğim tek şey yanına yattıktan sonra 

"Sen uyuyana kadar yanında kalacağım ama sen uyuduktan sonra kendi yatağıma geçeceğim" 

diyorum ve bunu her gece tekrarlıyorum.

Yuppii demek için erken olabilir o yüzden şimdilik sallama olayı bitti demek yerine Sanırım Bitecek diyorum

Yatağıyla ve dolayısıyla ile ilgili bu değişiklikten haberdardı,bir çok kez anlatmıştık yeni şeklinin nasıl olacağını.Bu yüzden hayatına giren yenilikte geçişte sorun yaşamadık.

Ama bir gerçek var ki Eylül Naz yatağının yeni halini çok ama çok beğendi. Bize gelenlere “yatağımı gördün mü?” diye odasında ki yeni değişiklilikle ilgili heyecanını aktarıyor.


Uyku Düzeni

Yuvada öğle uykusuna hala devam ediyor.

Gerçi geçiş biraz sancılı oldu. Uyandıktan sonra “ben annemi istiyom” diye ağlamalar başlamıştı. Ve ben yine bocalamaya başlamıştım,3 yaş ve 2 yaş sınıfındaki öğretmenleri “Eylül Naz burada uyumaya hazır” demelerine rağmen. ”Acaba”lara başlamıştım. Neyse ki böyle karıştığım dönemlerde Ersoy  benimle aynı fikirde olmuyor da "biraz zaman tanıyalım,hemen karar vermeyelim" telkinlerinde bulunup beni rahatlatabiliyor. Sanırım anneler biraz daha duygusal davranıp babalar biraz daha objektif bakabiliyorlar. bundan yola çıkıp genelleme yapmak çokta doğru değil ama :)
Arkadaşlarından Enes’in, bu ağlama olayında etkisi var mı bilmiyorum. En azından biz ona bağladık yani öğretmeni ile birlikte aynı fikre sahiptikEnes’in bazı sorunlarından dolayı ağlama krizlerine girdiği oluyordu.Bir gün bana dedi ki
“anne Enes ağlıyor, annesini özlemiş, o yüzden ağlıyor.”
Sonraki gün sınıf öğretmenine sorduğumda “evet Eylül Naz haklı”dedi.

Neyse ki her şey normale bindi, uyanma sonrası ağlamalar bitti :)

Evet rutinlerin çocuklarına hayatındaki önemini Eylül ayındaki bir çok yeniliğimizde tekrar tekrar yaşadık,iyice pekiştirdik zihnimizde. Hayatındaki rutinler devam ettiği sürece işimiz, hatta hayatımız daha da kolaylaşıyor.

Bana göre çocukları rahatlatan ya da kendini güvende hissettiren bir diğer en önemli şey ise konuşmak, anlatmak, bilgi vermek. Hatta karşımdaki çocuk deyip geçmeden yapmalı bunu.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Karagöl’de Piknik

Geçen cumartesi akşamı ertesi gün için kahvaltı ve piknik yerleri araştırırken İzmir merkeze yaklaşık 25 km. uzaklıktaki Karagöl'e gitmeye karar verdik.

Gördüğümüz fotograflardan etkilenmemek elde değil.Yolun biraz engebeli oluşu bilmek bile bizi yıldırmadı,. Doğayla içi içe,trafikten uzak bir gün çok cazip bir fikirdi.

Kahvaltı ve piknik malzemelerimizi altıktan sonra sabah 10.00 gibi yola çıktık. Yamanlardan sonra tırmanmaya başladık. Evet, yol biraz bozuktu ama gidilemeyecek kadar kötü değildi.

Yukarı tırmandıkça enfes bir görüntü vardı, Sasalı tarafına kuşbakışı bakışta. Çam ağaçları arasından geçerken temiz havayı solumayı özlemiş sanki ciğerlerim. Köylerin yamacından geçerek gidiliyor. Bir an için orada yaşayanlar insanları kıskandım daha doğrusu doğal yaşamlarına imrendim.

Giderken yol kenarlarında böğürtlenleri gördük. Hemen durup toplayıp yemeğe başladık, çok uzun zaman oldu dalından kopartarak böğürtlen yemeyeli. Eylül Naz’ında ilk böğürtlen yiyişiydi hem de dalından.

Sonunda geldik, orman içindeki Karagöl’e.

Önce bir masa ayarlamak gerekiyordu, buraya kim gelir, kim bu kadar yolu çeker diye düşünürken kalabalık şaşırttı açıkçası. Göl kenarında bir masaya eşyalarımızı koyduktan sonra, aile içi işletme olduğunu düşündüğümüz salaş ama güzel restorana gidip doğal bir kahvaltı yaptık. İlk kez armut reçeli yedim, süperdi.

Karagöl’de  ördekler var, ayrıca balıkta tutulabiliyor. Gerçi Serhan bir tane bile tutamadı ama tutanlar vardı.

Çocuklar için park var ama bana pek tekin gelmedi. Tadilat yapılması gerekiyor. Parka gidelim diye tutturan Eylül ne kaydırağa, ne salıncağa ne de tahterevalliye binmedi. Ona bile güven vermedi:)

Tuvaletler kötü değildi,girilebilir.

Kozalak toplamak ve yürüyüş yapmak çok dinlendirici oluyor.

Masaya yakın bir yerde çeşme vardı. Eylül çeşmede el yıkama ya da şişeye su doldurma olayına bayıldı. Ki kaç kez suyum bitti bahanesiyle soluğu orada alıyordu. Çeşmenin üstünde de kocaman “sabun kullanmayınız” gibi bir uyarı yazısı yazıyordu. Ama bizim insanımız sabun ne kelime çeşme başında deterjanla bulaşıklarını yıkıyordu!

Eylül bol bol göle taş attı,yerlerde yuvarlandı,orman içi yürüyüş yaptı.Mis gibi temiz hava da mışıl mışıl uyudu.

Hava çok kararmadan yola düştük. Biraz yorgunluk vardı ama yeşilin içinde gidiyor olmak değerdi yorgunluğa.

Şehirden kaçmak kafa dinlemek adına güzel bir yer, çok rahatsız etmese de kalabalık oluyor pazarları. Bu arada giriş ücretli.


25 Eylül 2011 Pazar

Son Kez İçtim

Bu kez son dedim…

04 Eylül 2007 de son sigaramı içip, o gün sigarayı bıraktım, kendi isteğimle. Destek alarak bıraktım. Ankara’da otururken bir kez desteksiz bırakmayı denemiştim. Yaklaşık 3 ay süren bu süreç bana ızdırap gibiydi. Ve tekrar başlamıştım.

2.denememde İzmir’e yeni taşınmıştık, sigara çok rahatsız etmeye başlamıştı. Havası nedeniyle ve sigaranın da etkisiyle sabahları yorgun kalkıyordum, öksürüyordum, bilumum şeyler işte. Sonrasında Ersoy’la “Sigarayı Bırakmaya” karar verdik.

Biorezonans Tedavi yöntemiyle sigarayı bırakanlar olduğunu biliyordum ve İzmir’de de araştırıp bize en yakın klinikten randevuyu aldım. Balkona oturtuttular ve son sigaramızı içmemizi istediler. Sigarayı terk ediyor oluşum hüzünlendirdi biraz ama artık kararlıydım, istemiyordum. Evet son sigaramızı yarısına kadar içip verilen tüpe koyduk.   

Tedavinin en güzel yani fiziksel bağımlılığı bitirmesi. O gündür bugündür sigara içmiyorum. Tek tük kahve ile içiyorum ama içime çekemiyorum, unutmuşum çünkü sigarayı içmeyi.

Gittiğim yerlerde açık/kapalı yer arama gibi eziyet yok artık hayatımda.

Yemeklerin tadını almaya başladım, çayın ve kahvenin sigarasız çok güzel olduğunu,üzerimize sinen sigara dumanının aslında ne kadar kötü koktuğunu fark ettim. Dilim yarım metre dışarıya çıkmadan merdiven çıktım. Hırlamadan nefes almanın eşsiz bir şey olduğunu keşfettim.

Diyorum ki ben bu meleti nasıl içmişim senelerce. Sigara içiyorken bu lafı söyleyenleri anlayamazdım. Şimdi öyle iyi anlıyorum ki :)

Hamile kalmadan 1 sene önce bırakmıştım sigarayı ki hiç planladığım bir şey de değildi. Tertemiz bir vücutla hamile kaldım.

Ben sigara bağımlısı değilim :)



3 Eylül 2011 Cumartesi

Ben Yaptım ! :)

  • Eylül Naz sorulan sorulara artık daha net cevaplar vermeye başladı. Hatta kurduğu cümlelerin sayısı da arttı. Mesela ;


“Anane tuvate gitti. Yüzü kirlenmiş. Yüzünü yıkıyor”

“Anne en Hayat’a gidiyom. Oyun oynicaz. Parka gidicez.”

Anne bengidiyom. Parka gidiyom. Atakam da geldi. İrem gelmedi.”

  • Söyleyemediği kelimeler var hala ama sesli olarak tekrarlıyor ta ki doğru sesi çıkarana, doğru kelimeyi bulana dek.


  • Uyanık olduğu zamanlarda çok konuşmaya, çok soru sormaya başladı. Bazen ben yoruluyorum onu dinlemek ama o sormaktan, konuşmaktan yorulmuyor. Aynı soruyu belki 10 belki 15 kez soruyor, cevabı bilmesine rağmen. Onun da kolayını buldum, eğer aynı soruyu sorarsa “sen söyle” diyorum, cevaplıyor ve artık o sorudan vazgeçiyor. J


Soruların başında;

“Anne bu ne?” ya da “Anne …. nerde?”

Ve şimdilerde ki takıntılı sorusu

“Nereye bakıyon?”

  • En sevdiğim huylarından birisi de “bunu kim yaptı/kırdı/döktü/düşürdü/dağıttı...”diye sorduğumda yanımıza gelip, sanki gururlanır gibi


“Anne ben yaptım” demesi.

Umarım bu hep böyle devam eder. Bu konuda çok hassas davranıyoruz. Yanlış bir şey yaptığında ve bunu bize söylediğinde tepkili yaklaşmıyoruz. Düzeltebileceği ya da toplayacağı bir şey ise “o zaman toplamalısın” ya da “düzeltmelisin” ya da “bunu yapmak için bize yardım et” diyoruz.


29 Ağustos 2011 Pazartesi

İyi Bayramlar

Küçükken heyecanlı geçerdi bayramlar. Sabah erkenden kalkılır, kahvaltı yapılır sonrasında ev ahalisiyle tek tek bayramlaşılır. Sonrasında misafirlerin biri gider biri gelir.Kolonyalar,şekerler,tatlılar….
Bayramlarda annem hurma tatlısı yapardı, bizim geleneksel tatlımızda oydu.
Aaa birde şeker topla olayı vardır. Çok sık yapmasam da birkaç kez yapmışlığım vardır. Kimde güzel şeker ya da çikolata olduğunu tahmin eder ona göre giderdim.
Özellikle büyük şehirlerde çocukların şeker toplama alışkanlıkları da bitti. Nasıl bitmesin ki; gazetelerde okuduğumuz onca kötü haberden sonra.
Doyasıya yaşadım sayılır bayram neşesini, heyecanını, telaşını. Benim yaşadığım sevinçlerin Eylül Naz’ın da yaşamasını isterim. Gelenekselleşen bayram anlayışını görsün, bayramların gerçek anlamını bilsin isterim.
Bizden çocuklarımıza nasıl bir bayram miras kalacak!? Şuan olduğu gibi bayramlar, tatil anlayışıyla mı devam geçecek. Bayramlaşmalar, sosyal paylaşım sitelerinde yazışmalarla, cep telefonlarından ya da 3G li görüşmelerle mi kutlanacak. Bayram kartları e-maillerle mi gönderilecek, internet ortamında paylaşılan bayram kutlama mesajları ile cep telefonundan mesaj mı göndereceğiz sevdiklerimize.
Gurbette bayram biraz daha buruk geçiyor. Neyse ki annem, ablam, Didem ve kızım yanımda. İlk kez Ersoy’dan uzak bir bayram geçireceğim L
Haydi, aile büyüklerinizin elini öpün, küçükleri sevindirin, şeker verin, bayramlarını kutlayın.
Böyle yazdığıma bakmayın, hala umudum var J
Herkese iyi bayramlar. Şeker tadında bir bayram geçirmeniz dileğiyle.
Not: Fotoğraftaki bayram kartını Eylül Naz yuvada hazırladı.



28 Ağustos 2011 Pazar

Çıksın Bitsin Artık


Demiştim Ağustos ayının son yarısı zor  geçiyor diye.

Bir de buna yüksek ateş eklendi. Çarşamba günü akşam başlayan ateş cumartesi güne kadar sürdü. 39-39,5 derecenin altına neredeyse düşmüyordu. 8 saate bir Dolven, 4 saate bir –eğer ateş 38 derece üstü olursa- Calpol. Bu arada yaptığımız diğer ek takviyeler ise; duş aldırma,sirke ile silme.

Koltuk altında ateşini ölçmek bir sorundu bizim için. Neyse ki bu kez çok sorun çıkartmadı. Gerçi sorun çıkartacak halide yoktu. Bunu oyun haline getirmek işimizi kolaylaştırdı. O da bebeğinin ateşini ölçüyordu. Ateş ölçer dıııt diye ötünce hemen bize dönüp
nokta yedi olmuş anne” diyordu :) (Biz ölçtükten sonra 39.7 (otuz dokuz nokta yedi) diyoruz ya oradan kapmış hemen.)

Doktorunu aradığımda 72 saat beklememi söyledi. Antibiyotiğe başlamanın erken olduğunu bana her gün bilgi ver demeyi de ihmal etmedi. Bu durum da beklemek ne kötü Gözlerini açmaya, yürümeye, konuşmaya hali yoktu. Hatta yemek yemeği çok seven kızım yemek dahi yemiyordu.

Cumartesi günü ateş normale bindi tabii Eylül’de.

Arkadaki 2.azılar henüz çıkmamıştı. Bu kadar yüksek ateşin enfeksiyon dışında başka bir nedeni olamazdı diye düşündük.

Ağzını zor da olsa kontrol etmeye çalıştığımda diş etinin kabardığını gördüm. Sonrasında annem dişinin patladığını fark etmiş.

Şimdiye kadar Eylül Naz’ın diş çıkartma olayı bizde çok sancılı geçmedi. Hatta köpek dişini çıkartma dışında hiç ateşi olmadı. Ki o ateşi de yaklaşık 1 gün sürmüştü.

Fakat bu kez zorladı bizi de kendisini de.

Ayrılık


Eylül Naz’ın babası ile ilk uzun ayrılığıydı.

Babaya karşı pek düşkünlüğü yokmuş gibi gelirdi. O nedenle bu uzun ayrılık nasıl etkiler gibi bir kaygım olmadı hiç.

Yaklaşık 10 gündür görmüyor babasını. Özlemiş her halinden belli. Babasının eşyalarını itina ile topluyor hatta evde unuttuğu sigara paketini bile teyzelerine vermiyor. Eğer biri babasının eşyasına dokunursa tepki veriyor,
”elleme o babanın men gelince vericem”.

Telefonla konuşmasını pek sevmeyen kızım babası ile telefonda konuşuyor, soruyor;
baba ne zaman delicen?”
“baba nereye dittin”
“baba mende delicem!”

Bayramın 2.günü akşamı yanımızda olacak, bakalım babayı görünce nasıl bir tepki verecek.

Not: ben de seni çok özledim hayatım

Hayat


Zorlu geçen bir hafta yaşadık.

Ersoy’un çok sevdiği çocukluk arkadaşı, kuzeni,İzmir’de ki tek dayanağı,Serdar, bir iş kazası geçirmişti.

Salı günü sabah Balıkesir’den geldi bu çirkin haber, hemen yattığı hastaneyi aradım,acilde ki doktoru ile görüştüm.Durumu hakkında bilgi aldım ama yüreğimi dağladı duyduğum şeyler. “hemen ailesine haber verin”

Böyle bir şey kime nasıl söylenirdi ki! Ersoy yoldaydı zaten, onu aradım durumu biraz ciddiymiş deyip geçiştirdim.

Sonrasında Adana’yı kayınvalidemi aradım, durumu anlattım sıkı sıkı da  tembih ettim “aman şimdilik Emra’nın kulağına gitmesin”. Neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum;aslında onunda hemen öğrenmeye bilgi sahibi olmaya bizlerden daha çok hakkı vardı.

Ve içimizi yakan süreç başladı. Kabullenmek o kadar zordu ki. Bizim Serdar,orada yatıyor ölüm kalım savaşı veriyordu.Sanki bu bir kabustu ve birazdan uyanacaktım,ohh be her şey bir rüyaymış diyecektim. Ama ne yazık ki gerçek değildi bu.

Çarşamba günü doktoru beyin ölümünün gerçekleştiğini açıkladı. Tam bir yıkım,nasıl olur,o daha gencecik,20 aylık bir kızı var…

Ailesi böyle bir gerçeği kabullenmek istemedi, çünkü hala kalbi atıyordu makineye bağlı da olsa.

Eğe üniversitesine nakil oldu, orada da bir çok testten geçti. Sonuç aynıydı, beyin ölümü gerçekleşti.

19 Ağustos 2011,Cuma,saat  14:00

Bir yaprak düştü, savruldu gitti. Geride bir çok yaralı insan kaldı. Geride bu olaydan ders çıkartan insanlar kaldı. Geride babasına doyamamış bir Hayat kaldı.

Hayat şuan da çok hırçın özellikle de annesine. Babasını çok özledi, sürekli onu sayıklıyor, onunla konuşmak istiyor. Sanırım bir doktordan yardım alması onun iyiliğine olacak.

Evet ben Hayat’ın süt annesiyim, benim kızım,kızımın da kardeşi. O bize Serdar’ın bir emaneti.

Huzur için de uyu Serdar…Mekanın cennet olsun…Seni çok özleyeceğiz…

Öğle Uykusu

Yuvada uykuya kaldığı ilk günü sorunsuz geçti. Derin bir ohhh çektik valla J

Yemekten sonra ellerini yıkamışlar, yataklarını serip yatmışlar. Öğretmeninin bize ilettiği ise “Eylül burada uyumaktan çok mutlu oldu, direkt yatağına yattı hatta hiç sallanmadan uyudu”

Acaba böyle devam edersek ayağımızda sallama işi de bitecek mi?! Umarım.Yaşayıp göreceğiz.

Ertesi gün yine kaldı, bu kez yuvadan almaya ben gittim. Gittiğimde hala uyuyordu, öyle güzel yatıyordu ki. Aldım ve anneanneye gittik

Bu iki günde gözlemlediğim şey, yuvadan bahsetmek istememesi.Sorduğum sorulara sessiz kalması ya da oralı bile olmaması. Bunun nedeni yeniliklerdir diye düşünüyoruz. Hayatındaki bazı rutinler değişti sanırım kaygısını yaşıyor.

Ne kadar devam edecek böyle bilmiyorum.

Bilmediğim diğer konu ise; uykuya kalması için erken mi? İyi mi yapıyoruz kötü mü?

Bu tür kaygıları ilk yuvaya başlarken de yaşamıştık Ama şuan geldiğimiz nokta, iyi ki de yuvaya göndermişiz. Dileğim bu yeni süreç ve yeni kararımızdan sonra da aynı hisleri hissederiz.

Ağustos ve Son Yarısı…

15 Ağustos 2011…

Bizim için ve Eylül için yeni bir hafta başıydı.

Eylül artık 2 yaş sıfından 3 yaş sınıfına terfi etti,arkadaşları ile birlikte. Sınıflarında iki öğretmeni vardı bunlardan biri değişti diğeri de (Bircan) sınıf arkadaşları ile birlikte yeni sınıflarına başladılar. Yeni öğretmenin adı Sevim…

Kurum müdürü bize daha önce bilgisini vermişti. Fakat bu süreçte biz endişeydik. Eylül Naz herkese çabuk adapte olabilen bir çocuk değil. Yeni tanıştığı kişilerle iletişim kurabilmesi için onunla sık birlikte olması gerekiyor. Alıştıktan sonra da gerisi sorun değil.

Hal böyleyken yeni öğretmene alışma süreci onu nasıl etkileyecek bilemiyorduk. Her zaman ki yöntemi uygulamaya karar verdik; yaşa,gör,önlemini al J

Eylül yuvaya yarı gün devam ediyor,tam güne geçsek nasıl olur diye düşünmüştük daha önceden. Ama bunu da bir anda değil, yavaş yavaş geçiş yapmaya karar verdik. Önce öğle uykusuna bırakacağız sonrasında bir sorun çıkmazsa tam güne geçiş yapacağız.

Öğle uykusu konusunu Eylül’le bir çok kez paylaştık,anlattık.Öğle yemeğinden sonra babası ile biraz arkadaşlarının nasıl yattıklarına baktı. Çok sıkmadan,yeri geldikçe konusunu açtık. Dedikodu yöntemini kullanarak ona duyurmaya çalıştık fikrimizi.

Veeee….15 Ağustos 2011…

Yeni 3 yaş sınıfı,yeni öğretmen ve ilk öğle uykusu…

Heyecan dorukta bende,bir an önce öğretmenden telefon gelmesini bekliyorum, “Eylül uyandı”

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Sıcaklar ve Su Keyfi


Yaz biraz geç geldi ama iyi geldi. Ortalığı yakıp geçiriyor neredeyse.Sıcakların bir anda bastırmasıyla,parka gitme ya da dışarıda dolaşma gibi bir alternatifimiz azaldı. Neyse ki,Eylül sabahları yuva da parka çıkıp,oyunlar oynuyor.Böylece öğleden sonraları evde olmamız çok etkilemiyor kendisini.

Bu arada kuzenleri Yaren ve Dila hala biz de olduğu için öğlen uykusundan sonra onlarla çok keyifli zaman geçirebiliyor.

Bir de sıcaklarda en güzel oyunumuz suyla oynamak J

Eve geldiğimizde küveti dolduruyorum. Küvetimizde öyle büyük şaşalı bir şey değil.Evimiz gibi o da küçük. İçini hafif ılık su ile doldurduktan sonra keyifle ve sabırsızlıkla içine atlıyor. Yaklaşık 1 saat orada kalıyor hatta “anne cıp cıp bittiii” diyene kadar hiç sesimi çıkartmıyorum.Bu arada ben de evde yapılacak işlerimi yapıyorum.

Tabii ki de onu yalnız bırakmıyorum. Banyo yapmamızın tek şartı şarkı söylemek J

Banyoya girmek istiyorsa bana şarkı söylemek zorunda. Böylece onunla sürekli irtibat halinde oluyorum.

Su ile oynamanın olumlu etkilerinden bir diğeri de; akşam sorunsuz ve deliksiz bir uyku…

19 Temmuz 2011 Salı

Sanal Başlayan Dostluklar

   Yaklaşık  bir yıl önce ,Montessori eğitim semineri araştırırken buldum burayı
 Üye olmak gerekiyormuş,yazılanları okuyabilmek için. Neyse üye oldum, semineri kaçırdığımı öğrendim,üzüldüm.Uzun bir sürede girmedim.Sitenin nasıl çalıştığı konusunda en küçük bir fikrim dahi yoktu ve araştırma gibi bir çabamda olmadı. Önceleri gruplar üzerinden yazışmalar yapılıyor sandım, forum gibi. Sonra öğrendim ki siteye üye olan kişileri arkadaş listene ekleyebiliyormuşsun, iyi de benim oraya üye hiç arkadaşım yok tu ki.
  Sonrasında  arkadaş listemde bir çok arkadaşım oldu, hepsi de sanal arkadaşlarımdı. Sabahları birbirimize günaydın diyor, güzel ya da kötü anlarımızı paylaşıyor, birbirimize yardım edip destek vermeye çalışıyorduk.
  Sanal arkadaşlığımızı sosyal hayatımızda sürdürmek adına tanıştığım arkadaşlarım oldu. Zaman zaman buluşup, konuşuyor, çocuklarımızla ilgili fikir alış verişinde bulunuyorduk. Çocuklarımız birlikte oynama aşamasına gelemeyecek kadar küçükler ama birbirlerine karşı aşinalıkları oluyor oyuncaklarını paylaşmasalar da birbirlerinin isimlerini öğreniyorlardı.
  Buradan tanıdığım yakışıklı oğlum Aren’în annesi  , sevgili dostum Dilek,kendi bloğunda benden bahsetmiş.
  Okudum çok duygulandım,başkasının satırlarından kendini okumak ayrı bir hazmış onu hissettirdi bana.
  Şımarıp havalara girmeden son noktayı koyayım artık

Açıkhava Partisi

    Eylül'ün doğum günü partisini aslında yuvada kutlamıştık.Bir de sevdiğimiz kişilerle birlikte olabileceğimiz küçük çaplı bir parti yapalım dedik.
    1.yaş günü partisinde müsait olduğu için evde yapmıştık Fakat bu yıl ,evimiz küçük olduğu için,dışarıda yapmaya karar verdik."Peki nerede?" süreci başladı.Belli kriterlerimiz vardı, İzmir merkezde olacak,bahçeli olacak, çocukların birlikte oynayabileceği rahat edebileceği bir mekan olacak. Böyle bir yer bulmakta zorlandık açıkçası .
    Akşamları ara sıra çay içmeye gittiğimiz,Eylül Naz'ın çok rahat oynayabildiği bizlerinde serin serin oturduğumuz bir mekana karar verdik.Gaziemir'de İncirli Park....
   Tarih konusunda biraz esnek olmak durumunda kaldık. Kızımın kuzenleri (Yaren ve Dila) İzmir'e bizi ziyarete geleceklerdi ve onlarında aramızda olmasını istiyorduk.Vee karar verdiğimiz tarih,15.07.2011
 Doğum günü pastasını ise pastasına, temizliğine, titizliğine güvendiğimiz"Güzelyalı Şortan" da yaptırdık
    Ersoy,Yaren,Dila,Eylül ve ben biraz erken gittik,rüzgarın izin verdiği kadarıyla süsleme yapmak için. Neyse ki balon stoğumuz fazla idi.El birliği ile elimizden geleni yapıp,doğum günü partisine hazırlandık
    Nurturia'dan tanışıp arkadaş olduğumuz sevgili dostlarım Fatmanur ve zıp zıp oğlum Kaan,Betül ve şirin Selintoşum,Dilek ve yakışıklı Aren'im,Gülsün ve pıtırcık Defne'm bizi bugünümüzde yalnız bırakmadılar.
    Ayrıca Ersoy'un kuzeni Hakan ,eşi Evren ve çok şeker kızı Deniz;kızımın ebesi Gönül,eşi ve tatlı oğlu Efe;Elif ve bilmiş oğlu Can;Resmiye ve afacan Tuna;iş arkadaşım sevdiğim arkadaşım Füsun,eşi ve kibar kızımız Derin;Fotograf çekimi konusunda destek veren sevgili Nilüfer ,eşi Kadir ve kızları Zeynep;sevgili Ergun,Ersin,veeee ailemize yeni giren Sevgili Emir partimizde bizi yalnız bırakmadılar.
 Biricik annem,ablam Dilek ve Didem....Sizleri seviyoruz,iyi ki bizimlesiniz....Ablamın yaptığı poğacası ve küçük cuplar da süperdi.
  Bizler eğlendik,çocuklar da eğlendi,bol bol koşturup zıpladılar...Bir kaç anneden aldığım yorum "iyi ki de gelmişiz,çocukların oynama alanı geniş olunca biz de çok rahat ettik."
    Herkes gittikten sonra biraz daha oynadı Eylül sevgili kuzenleriyle.İyi ki de Yaren ve Dila'yı bekledik,güzel bir anı oldu onlara da.
    Gecenin sonunda arabada uyuyan bir minik melek,yorgun bir anne ve bitap düşen bir baba...
     Ama herkes mutlu :)







14 Temmuz 2011 Perşembe

2.Yaş Bitti....

2.yaş bitti...Ve bununla birlikte aşı ,rutin aylık doktor kontrolü bitti.Ama rejime devam.

28 Haziran da gittiği yuvada arkadaşları ile birlikte kutladık,fıstığımın 2.yaşının.Öğretmenleri bizler gitmeden önce sınıfı süslemişlerdi.Eylül yarım gün devam ettiği için yuvaya, öğleden sonra dört gibi oradaydık.Ama sadece anne-babanın katılmasına izin verdi öğretmeni.Yuvaya giderken yolda uyudu,bir süre uyanmasını bekledik baktık uyanmıyor uyandırmak zorunda kaldık.Sınıfa girdiğimizde çocuklar tam kadro masaya oturmuş bizi bekliyorlardı aslında pastayı desem daha doğru olur. Veee pasta geldiiiii. Mumları üfledi,öğretmenlerin yardımı ile çocuklar pastalarını yediler,meyve sularını içip ellerini yıkadıktan sonra "hooop eğlence zamanı" dedi öğretmen ve çocuklar coştu biz coştuk.Çocuklar içinde bizim içinde çok eğlenceli bir partiydi.Parti sonunda ise daha önce yuva arkadaşları için hediye olarak aldığımız kitapları verdik.İlk önce Atakan'a,lütfen..

Kızlara ,Hepsi Benim-Foli

Erkeklere, Hayvanları Çoook Seviyorum!-Veli 

Meral öğretmeni çok seviyorum,çok içten bir kadın.Çocuklara yaklaşımı sevecen.O da bir anne çünkü...Sabahları Eylül'ü teslim ederken huzur içindeyiz,biliyorum ki kızıma orada en ufak bir kötülük gelmeyecek ve orada çok güzel vakit geçirecek.Evden çıkarken yüzünde güller açıyor.

Bir de çok sevdiği bir arkadaşları var,Atakan! Tabii  bir de Emine,Yiğit,İrem,Can.

2.yaşının ikinci doğum günü partisi yarın.Bizler için düşünüp hadi yapalım dediğimiz bir parti.Ayrıntılar yakında....

İçimden Geldiği Gibi.....

Çok uzun zamandır planlayıp ama bir türlü hayata geçiremediğim şeysin sen blog alemi:)


Uykum kaçtı....Bilgisayarın başına oturup kendimce yaptım bir şeyler.Buraya yazmak günlüğe yazmak gibi kolay değil farkındayım.Sanırım ilk önce bu endişeden sıyrılmak gerekiyor.


Bu benim ilk yazım,ilk denemem...Bakalım sonrası gelecek mi? Ben de merakla bekleyeceğim...