Ana Sayfa

31 Ocak 2012 Salı

Anne Kakam Geldi!...

Elim bir gidiyor, bir gitmiyor. Yazıp yazmamakta çok kararsız kalıyorum bu konuda. Bitti ama ben hala acaba mı deyip duruyorum yok yere. Bitti işte anla artık diye birini kafama kafama vurmasını bekliyorum sanırım.
Kaka olayını nasıl atlatacağız diye düşüne dururken biz,sihirli kelime bezsiz 12.gününde geldi kızımdan.
Eylül Naz:Anne ben süppizi kazandım, kakamı tuvalete yaptım
Anne: Peki ne istiyorsun sürpriz olarak?
Eylül Naz: Kuru fasulye, piav ve yogurt !
Anne :?!!...Peki o zaman
Akşam onu yuvadan almaya gittiğimizde anlattı öğretmeni kızımın ilk kez tuvalete kaka yaptığını hem de iki kez. Ne büyük bir rahatlıkmış Allah’ım,üzerimizden büyük bir yük kalktı sanki. Gözümde öyle büyütmüştüm ki tuvalet sürecini, bu kadar kolayca sona erdiğini görmek inan şaşırttı beni. Oysaki ne olumsuz yazılar okumuştum bu süreçle ilgili. Tuvalete kaka yapma, çiş yapma sürecinin sorunsuz bir şekilde devam etmesinin, bana göre, en büyük kaynağı; yuva ve yuvada ki bezsiz arkadaşları. Aylar öncesinden kendini bu sürece hazırlayan vücudu, görsel ve duyusal organlarıyla da tamamladı sanırım. Neyse ne işte, bitti mi bitti J
Sevim ve Bircan öğretmene ne kadar teşekkür etsem azdır. Çok destek oldular bu süreci atlatmamızda.
Kaka sonrası ödüllendirmeyi bir süre devam ettirdik. Alışkanlığa döndürmeden bıraktık, o da unuttu zaten.
Ama ne güzel bir cümleymiş “Anne kakam/çişim geldi”…
Altına kaçırma olayı bitti, bu arada. Arada, ama çok sık değil, kaçırmalar oluyor tabii ki. Her akşam yuvadan gelince, öğretmeni üzerini değiştirmiş mi diye kontrol ediyorum. Değiştirmişse kirlilere bakıyorum ıslak mı diye. Neyse ki bu paranoyalardan biraz uzaklaşır gibi oldum. Çoğu zamanda öğretmeni ödül olarak üzerini değiştirmiyor.
Hımm… Bir de gece olayı var. Bu konuda biraz notumuz düşük gelecek sanırım. Çünkü henüz bir adım öteye gidemedik. Hala Eylül uyuduktan sonra bezi bağlayıp, sabah o uyanmadan önce çıkartıyoruz. Sabahları yataktan sürünerek kalkıyoruz zaten, bir de gece uyan, Eylül’ü uyandır. Bize de eziyet O’na da. Gece uyanıp onu tuvalete kaldırmaya üşeniyoruz, evet. Herşey de bir anda olmaz ki ama… Daha birçok bahanemizde var aslında sıralayabileceğim.  Şimdilik yazı bekliyoruz gece bezi olayını bitirmek için.
Eğer gece uyanır bezi fark ederse;
“Anne bez bağlamışsın bana, ben bezi atmıştım çöpe!” diye kızma modunda uyarıyor beni. Ben de , “Gece tuvalete kaldırdım, kalkmadın. Mecburen bağlamak zorunda kaldım” dediğimde ikna oluyor neyse ki ama bezi de çıkarttırıyor. Sabah neyle uyanacağımızı bilmeden yatıyoruz. Bir de bakmışım ki, sabaha kuru kalkıyor. Yine de risk almamaya kararlıyız. Gece beze devam…

Sözün özü; korkmadan, duyduklarına kulak asmadan, bazen de olumsuz okuduğun yazılara aldırmadan kendi yolunu çizmek ve gitmek. Tökezlesen bile, çareyi birlikte bulabilmek.

Bu süreç çok kolay bir süreç diyemem ki her çocuk farklıdır,her çocuk farklı yaşar bu süreci.

Tuvalet süreci ile ilgili umarım tek bir yazı daha yazar sonra da bu sayfayı böylece kapatırım.






Kendime Not:
Tuvalet süreci başlama tarihi : 11Aralık 2011 Pazar akşam
Altına çiş kaçırmanın bittiği tarih:16  Aralık 2011 Cuma
İlk kaka ve devamı : 23 Aralık 2011 Cuma


26 Ocak 2012 Perşembe

Şarkı Söylemek Lazım

Şuan  büyük, en büyük tutkusu şarkı söylemek, dinlemek, yarım yamalak da olsa eşlik etmek. Sıraladığım şarkıların neredeyse tamamı yuvada öğrendi. Müziğini hatırlayıp sözlerini unuttukları da var arada ama ne olduklarını kestirebilmek biraz zor oluyor haliyle. Arabaya biner binmez "müzik açar mısınız?" ya da "radyonun sesini açar mısınız?" cümlelerine öyle alıştık ki. Çoğu zaman radyoda çıkan şarkılara parça parça da olsa eşlik ettiği de oluyor.
Şöyle ki; bu akşam Candan Erçetin'in Git şarkısının nakaratını söylediğine şahit oldum.
Müzik ruhun gıdası mıdır? Evet biz de öyle.
Küçükken onu uyutacağım zaman ninni söylemezdim çünkü kendi ninnisini kendi mırıldanarak uyurdu. Taa o zamanlarda iyiydi müzik kulağı, unutmazdı besteyi şimdilerde olduğu gibi. 
Dans etmek; müzik eşliğinde dans olmazsa olmazıdır. Çalan müziğin hareketli olması çokta önemli değil aslında, klasik müzik bile onu harekete geçirebilir. Yeter ki müzik olsun. Sadece evde değil, yolda yürürken çevreden duyduğu şarkıyla ya da girdiğimiz markette çalan müzik eşliğinde de dans edebilir.
Ama evde dans etmenin ilk kuralı elbise ya da etek giymek! 
Bu akşam teyzesi hareketli dansına biraz daha enerji gelsin diye bir aksesuar verdi ki bırak oynaması yürüyüşü bile değişti kızımın. Sanırım son günlerin yeni gözdesi bu aksesuar olacak. Çünkü yarın yuvaya onunla gitmeyi planlıyor.
1.                  Köpek ve Karga
2.                  Aydede
3.                  Anne Karnım Acıktı
4.                  Bebek
5.                  Uykum Gitti
6.                  Tembel Çocuk
7.                  Kardan Adam
8.                  Noel Baba
9.                  Yeni Yıl
10.              Portakalı Soydum
11.              Sümüklü Böcek - Parmak Oyunu
12.              Ördekler
13.              Bebek
14.              Hopini
15.              Fış fış Kayıkçı
16.              Hapşu

Hastalık - Bacaktaki Kızarıklık

Karar verdim, kızımın geçirdiği tüm rahatsızlıkları ve uygulanan tedavi yöntem/yöntemlerini buraya kaydedeceğim. Sonrasın da geri dönük hatırlamakta zorluk çekiyorum

Bacağında alerji gibi kızarıklıklar çıktı. Özelikle külotlu çorap giydiğinde oldu ya da bize öyle geldi. Tesadüftür belki de.
Doktora gösterdikten sonra kızarıklıklar daha da hafifledi. Bir süre külotlu çorap giymeyecek,terlettiği için çoğalmasını sağlıyormuş.

Bir hafta boyunca kullanacağı ilaçlar;

1.                  Zyrtec Oral Damla (Günde 1 kere 5 damla)
2.                  Trosyd Krem (Günde 2 kere çok ince bir tabaka halinde sürülecek)



25 Ocak 2012 Çarşamba

İlk Kar Öyküsü

Bu O’nun ilk kara dokunuşuydu…

Kışa girdikten sonra “kar” kelimesini çokça duyar oldu. Ama neydi? Nasıl bir şeydi?

Her ne kadar görsel olarak görse de ona dokunmak, onu hissetmek apayrı.

Gerçeğe gitmeli dedik ve atladık arabaya bize en yakın olan yere ,Spil Dağ”ına doğru çıktık yola. Her zaman olduğu gibi tabela sıkıntısı yaşasakta bulduk yolumuzu. Tırmandık bol oksijene doğru. Yer yer kar birikintisi kalmıştı ve de çok az da buzlanma. Uzun zaman sonra bizim de karla ilk buluşmamızdı.

Nasıl güzel bir hava, güneş tepemizde bir taraftan ısıtıyor, rüzgar hafiften üşütüyor.

Küçük de olsa kardan adamımızı yaptık. Burnuna havuç koyduk.

Yukarı tırmanırken dönüş yolundaki arabaların sağ önünde mütemadiyen kar birikintisi gördük. Anlaşılan Spil Dağı geleneğiydi bu.

İlk Kar Tepkileri;

      Ayağım kayar, elimi bırakma
      Üşüdüm
      O kardan top mu?
      Kardan adam yapalım mı?
      Kar atma kafam üşür!
      Benim sucuğum yumurtalı olsun!:)



15 Ocak 2012 Pazar

Oyuncak Müzesi

Varyattan çıkarken hep aklımdadır Oyuncak Müzesi, “Eylül Naz biraz büyüsünde gidelim”dediğim yerlerden birisi. Hâlbuki o olmadan da gezebileceğim bir yermiş.

Bayıldım sergilenen oyuncaklara, çıkartıp hepsi ile oynayasım geldi.Bir ara Eylül Naz'ında benim gibi düşündüğünü hissetmedim değil, çıkartıp oynayabilir miyim diye baktı ama olmayınca vazgeçti.Aslında ne güzel evcilik oynardık Eylül Naz'la :) Hayvan çiftliğini gördüğünde Ali Baba'nın çiftliği sandı başladı şarkını söylemeye.Koleksiyonlar, Sunay Akın ve Ümran Baradan’dan. Hollanda, Almanya, Japonya...

Eylül Naz’ın arabalar, trenler, özelikle gemiler, itfaiye arabası, değişik figürdeki hayvanlar ilgisini çekti. Benim ise; oyuncak bebek evler en çok ilgimi çekenler arasındaydı.Saat 17:00 de kapanıyordu bu nedenle ayrıntılı inceleyemedik ama bir sonraki ziyaretimizde daha fazla zaman ayırmalı.

Cumartesi günleri “Hacivat ve Karagöz Gölge Oyunu” var. Biraz geciktik ama eğlenceliydi. Hemen küçük sandalyelerimize oturup seyrettik gölge oyunumuzu.

Küçük birde kafeteryası var, denize bakan. Her daim sıcak çay,bir de yağmur yağıyorsa dışarıda,daha da keyifliydi. Ayrıca kafeterya içerisinde satışa sunulan oyuncaklar da var. Ersoy'un kafeterya yorumu "huzurlu bir yerde çay içmek için ideal,ben gelirim buraya sık sık":)

Tuvaletinde çocuklar için düşünülmüş küçük lavabo olması da ayrıca güzeldi

Pazargünleri de Tarla Tiyatrosu var. Sonraki haftalarda götürmeyi düşünüyorum.

Müzeye giriş 5 TL. 0-3 yaş arası ücretsiz,3-6 yaş arası 2 TL. Bu ücrete Gölge Oyunu ve Tarla Tiyatrosu dahil.









14 Ocak 2012 Cumartesi

İzmir Lokması

Sokak ortasında kurulmuş bir tezgâh ve başında lokma ustaları, biri kızartıyor diğeri tatlıya batırıp sıradakine tatlısını veriyor.

İzmir’e ilk taşındığımız sıralarda, sokak ortasında ya da kaldırım kenarında yapılan tatlı için insanların sıraya girmesine, oluşan kuyrukta beklemesine anlam verememiştim. Nasıl bir lokmadır ki, bu kadar insanı kuyrukta bekletmeyi sağlıyor.

Sonradan öğrendim işin esprisini. Vefat etmiş insanların senesinde, kişilerin adakları olduğunda ya da sevabına, lokma tatlısı döktürüyor ve o çevredeki tüm insanlara dağıtılıyor. Bunu yapan firmalar ve gruplar var. Ekibi ile birlikte geliyor, tezgâhını sokağa kuruyor. Lokma ustası lokmayı yağda kızartmaya başlayınca kuyruk başlıyor. Yollarını değiştiren insanlar bile var. O kuyrukta her türden kişilere rastlayabilirsiniz. Sıra geldiğinde, usta küçük plastik kaplara 4–5 adet tatlı koyuyor, üzerine de bir kürdan ve peçete. Çevrede oturanların çoğu evdeki kaplarını kapıp geliyor hemen. Yolda yiye yiye gidiyorsun,kim ne der demeden.

Birlikteliğin ne güzel bir örneğidir Lokma,

Sabretme, birbirine saygı duymadır Lokma,

Yardımlaşmadır Lokma.

Eee bizim neyimiz eksik, biz neden yemeyelim deyip gireriz oluşan sıraya, alırız tarçınlı lokma tatlısını. Sonrasında da yaparız duamızı.

Ohhh miss :)

Bir de şerbeti akıtmadan yemeyi bir öğrenebilseydik...