Ana Sayfa

18 Mart 2012 Pazar

Tuvalet Sürecindeki Uygulamalarımız

Sanırım Eylül Naz bu tuvalet işini halletti. Herhangi bir değişiklik olmazsa,umudumuz o yönde, bu tuvalet süreci ile ilgili son yazım olacak.

Tuvalet sürecinde uyguladığımız yöntem;

·         Başlama tarihi ile ilgili belirli bir takvim belirledik

·         Belirlediğimiz tarihin öncesinden Eylül Naz’a ne yapacağımızı çok sık olmamak kaydıyla anlattık. Hatta bunu yakın gördüğümüz kişilerin yanında paylaştık

·         Sınıftaki arkadaşlarından kimlerin bezi bıraktığını öğrenip kullanarak Eylül Naz’a duyurmaya çalıştık.

·         “Dedikodu yöntemini” çok sık kullandık.

·         Aralıklarla açıklamalarda bulunduk, bez ve tuvaletle ilgili. Aslında bebeklerin bezi yürüyemedikleri için kullandığını, yürüyebilselerdi kaka/çişini tuvalete yapacaklarından bahsettik.

·         Özendirme yolunu denedik. Dışarı çıktığımız da artık onunda anne gibi tuvalete gideceğini anlattık. Dışarı çıktığımız da ya da bir yere oturduğumuz da “anne çişim geldi” diyor gelmese bile,tuvalete girme olayını yaşamak adına

·         Kakayı tuvalete yapmayıp altına yaptığında şöyle kısa bir hikaye anlattık; “Kakanı tuvalete yapmalısın tatlım ve kakayı artık evine göndermelisin. Onun annesi-babası merak ediyordur şimdi. Sifonu çekip kakana artık hoşça kal demen gerekiyor.” İşe yaradı mı bence yaradı. Çünkü bu konuşmadan sonraki gün de kakasını tuvalete yapmaya başladı ve “ anne kaka artık evine gitti, değil mi?” diye sordu. Böyle bir olaya aracı olmaktan, bir şeye yardım etmekten çok memnundu. Sifonu çekip kakasına el sallamasından anlaşılıyordu bu. Bir süre devam etti bu seremoni. Sonrasında tekrarlamadı “hoşça kal “ mevzusunu.

·         Ödüllendirme uyguladık özellikle kakayı tuvalete yapma konusunda. Fakat alışkanlığa dönüştürmeden ve ödül için yapma bilinci oluşmadan kestik ödül verme olayını.


14 Mart 2012 Çarşamba

Yumurta Kırıcı

Pasta, börek daha doğrusu unlu grupların yapımıyla pek alakam olmadı şimdiye kadar, hatta hevesim bile. Yumurta kırmayı da pek sevmem, kırdıktan sonra elime bıraktığı yapışkan halinden dolayı. Bilirim ki yumurtasız ne pasta olur ne de börek. Yumurta tüm mutfakların vazgeçilmezlerinden biridir.
Bizim evde yumurta olan bağımız sahanda başlar ve biter. Bu da haftada bir, birlikte yaptığımız kahvaltıda olur. Kayısı kıvamını tutturmak zor olduğu için ve de üşendiğimiz için; yumurtamız da sahanda, peynirli, sucuklu ya da sade olur. Eğer bitmişse kahvaltı için yumurta, apartmanın altındaki mandıradan baba-kız yumurta almaya gidip dönüşte de ekmek alıp gelirler. Bense çayı koymuş kahvaltı hazırlamaya başlamışımdır artık.
Ama yumurta yapma işi babanındır her zaman. Nasıl ki yumurta pazar kahvaltılarımızın vazgeçilmezi ise, sahanda yumurtayı pişirme de babanın vazgeçilmezidir. Öyle bir zevkle yapar ki, ayrıca her yaptığı yumurtada şahane olur. Ben yumurtaları dağıtmadan, bozmadan, karıştırmadan pişiremem. İlla ki beyazımsı kısımların hepsi pişecek. O ise bunu – dağıtmadan- başarır J
Babanın bir yardımcısı da var artık. Hatta evimiz yeni yumurta kırıcısı. İkiside bu işi büyük bir ustalıkla yapıyor ve bundan büyük bir zevk alıyorlar. Eylül Naz yumurtaları kırıyor, baba pişiriyor, sonra da oturup afiyetle yemek kalıyor.
Gerçi yumurta kırıcı aleti varmış piyasada ama bizim ki daha doğal ve organik J









13 Mart 2012 Salı

Mekan Önerisi : Urla Yörük Evi

Şehir hayatından öyle sıkılıyorum ki, hele de çocukluğunu sokaklarda, şimdiki çocuklara göre  daha şanslı, yaşayan biri olarak.
Mahallemiz vardı, mahallede arkadaşlarımız vardı, saklambaç oynardık, ip atlardık, yakan top oynardık, parka gider saatlerce salıncak ya da kaydırak sırası beklerdik. Üstümüz kirlenirdi, çamur olurdu, toprağa dokunur, hissederdik. Düşerdik, bacağımız kanar, kolumuz ağrırdı.
Hava biraz kararınca yerler mühürlenirdi (!) Ne demekse, annem bizi böyle çağırırdı, oyunun bittiği, eve girme saatinin geldiği demekti bizim için. Gerçekten inanırmıydık, hatırlamıyorum ama inanırdık sanırım. Annemin yalan söylediğimizi gözlerimizden okuyor hikâyesine bir süre inandığımıza göre annemin o hikâyesine de inanmışızdır muhtemelen.
Yazarken nasılda o günleri özlediğimi fark ettim. Umarım benim çocuğum –şimdilik pek mümkün görünmüyor- da dilediğince oyun oynar, koşar, düşer, kalkar… Şuan ki gittiği yuvayı o yüzden çok seviyorum sanırım. Düz bir zemin üzerin kurulmuş, parkıda var, gözlem yapabileceği bahçesi de, kumu da var, ağacı da…
Geçen hafta sonu kahvaltı sonrası attık kendimizi yollara… Bulabilirsek temiz hava solumaya… Ve şehir dışına doğru istikametimizi belirledik. 
Burası beğenerek gittiğimiz yerlerden biri. Kahvaltısıda güzel, incecik açılmış gözlemeleri de. Çocukla gidilecek güzel mekânlardan birisi bence. Biraz uzak diyebilirmiyiz! Bence dememeli J
Yazın da gidilebilir kışın da. Kış için kapalı mekânı var hatta içeride gürül gürül yanan bir sobası bile. Küçük bir yapay havuzu, havuzun içinde ördeği ve balığı, etrafta gezinen tavukları.
Kahvaltı sonrası kısa bir orman yürüyüşü yapmalı, kozalak toplamalı. Rüzgarla birlikte savrulan yaprakları seyretmeli, rüzgarın sesini dinlemeli, papatyalara dokunmalı.







Prenses ve Bezelye

Şans oyunlarında ya da çekilişlerde şanslı bir hatun değilimdir. Hatırımda “Aaa, şöyle bir şey kazanmıştım” diyebileceğim ne bir kare ne de bir kesit var. Ama artık çok güzel bir kesitimiz var J

Blogunu sıkça takip ettiğim Pratik Anne’nin yazısını okuduğumda, bayıldım Özlem Hanım'ım
diktiği tütülere. Aslında biraz da kıskandım, el becerisinden yoksun halimle.

Kızımın ilk tütüsü Özlem Hanım'dan geldi. Kocaman bir kutu, acaba neydi içerisindeki!

Bu sürpriz kutu nereden gelmişti, kim göndermişti? Merakla bakıyor kutuya bir yandan da tahminlerini söylüyordu. İlk gün açmadık sürpriz kutuyu. Yaramazlık yapınca o gece kutuyu açma hakkını kaybetmişti. Ama ertesi gün “sürprizi kazandım” dedi evet haklıydı da.

Dada dadaaammm…..


Şahaneydi, emeğine sağlık, ellerine sağlık. İşini ne kadar özenli yaptığı ve titiz çalıştığı, diktiği tütüden belli oluyor, Özlem Hanım’ın. Dokunurken acaba incitirmiyim diyebiliyorsun

Kutudan çıkan tütünün tüllerini açarken; yıpratmadan, dikkatli, özenli açmak gerektiği hissi uyandırıyor. Tüllerin her kıvrımını kabartırken, çok narin olmalı diye düşündüm emeğe saygı için.

Eylül Naz çok beğendi Prenses Peri Tütüsünü….Gerçi “gelinlik etek” demeyi tercih ediyor.

Ayrıca kızımın gerçek bir prenses olduğunu belgeleyen bir sertifikası bile var artık J

Özlem Hanım’ın bilgilerini mutlaka kaydetmeli hatta unutmamalı.