Ana Sayfa

4 Ekim 2011 Salı

Anne Dostu Toplum

Emzirme haftası nedeniyle Blogcu Anne'nin yeni yazısında Anne Dostu Toplum'dan bahsediyor ve manifesto hazırlığı için fikirlerimize ihtiyacı olduğunu söylüyor.

Çalışan bir anne olarak, kendi açımdan değerlendireceğim konuyu.


“Anne Dostu Toplum”dan ne anlıyorsunuz? Birkaç cümle ile tanımlar mısınız?
  • Bebek sonrası iş yaşamındaki kariyerine saygı duyan ,seçim yapma zorunda bırakmayan bir toplum düşlüyorum
Türk toplumunun “Anne Dostu” bir toplum olduğunu düşünüyor musunuz?
  • Çalışan biri olarak böyle bir toplum olduğumuzu düşünmüyorum, düşünseydim çok hesap yapmadan,doğum sonrası iş yaşantım kariyerin ne olur kaygısı çekmeden hamile kalabilirdim. İş hayatım mı yoksa bebek mi gibi git-gelller yaşamazdım.
Toplumsal hayatta annelerin karşılaştığı en büyük üç zorluk sizce nedir?
  • Eski fikirlerin kırılamadığı bir çevrede, ailede çocuk büyütebilmek
  •  Bebeğini/çocuğunu yalnız büyütmek zorunda kalan annelerin yaşadığı güçlükler
  • Bebeğini/çocuğunu kreşe yada anaokuluna bırakmak zorunda kalan annelerin güvenilir bir yer bulmasındaki zorluklar. Devletin bu konuya hiç el atmaması en büyük etken.
  • Dış mekânlarda(restoran/mağaza/açık alan) annelere sağlanamayan ortamlar
“Anne Dostu İş Yeri” deyince aklınıza gelen ilk üç kriteri paylaşır mısınız?
  • Doğum öncesi ve sonrasında kullanacağı izinleri ve emzirme saatlerini istediği şekilde kullanabilen, sorun çıkartmayan,ücretli ve ücretsiz izin hakkını kullanabilen
  • İş yerinde bebeğini bırakabileceği bir bakımevinin olduğu
  • Bebeği/çocuğu olan bir kadını-anneyi rahatlıkla işe alabilen,kariyer basamaklarında bu durumu engel olarak görmeyen bir yer olarak düşünüyorum
 Çalışan annelerin yaşadığı en önemli üç sorun size göre nedir?
  • İşe başlama sürecinde ki bebeğini kime/nereye emanet edeceğinin bilinmezliği ve çıkmazı
  • Şehir hayatının getirdiği güçlüklerden biri olan ev-iş arasındaki mesafenin uzak oluşu bu nedenle de bebeğini istediği ve ihtiyacı olduğu zaman  göremeyişi, hastalık döneminde izin problemlerinin yaşanması,uzun çalışma ssatleri
  • İş yerinde sütünü sağmak zorunda kalan anneler için uygun ortamın hazır olmayışı
Elinize bir sihirli değnek verilse, iş ya da günlük hayatınızda yaşadığınız hangi sorunu/engeli değiştirmek isterdiniz?
  • 0-18 ay döneminde ,işverenler yük getirmemesi açısından , ücretin devlet tarafından karşılandığı bir izin dönemi
  • 18-36 ay döneminde part tıme çalışma imkanı ya da ücretsiz izin hakkı tercihini yapabilme imkanı
  • Doğum öncesi ve sonrası zorunlu bir eğitim sistemi getirmek ya da anne-baba hatta anneanne/babaanne bebek ve çocuk gelişim seminerlerine katılma zorunluluğu
  • Ve bir de işleyen bir sağlık sisteminde her zaman danışabileceğimiz devlet tarafından her aileye bağlı bir pedagog 

2 Ekim 2011 Pazar

Bebeği Gitti

İlk kez çaresiz hissettim kendimi ya da verecek doğru cevap neydi bilemedim.

Her şey bir anda gelişti. Karşıyaka’ya geçmek için vapura bindik. Hem trafikten kısa sürede olsa kopmak ve en önemlisi Eylül Naz’ın denizi ve vapur sevdası için.

Denizi, vapurun ve rüzgârın oluşturduğu dalgaları seyretmek, geçen gemilere ve vapurlara bakmak için vapurun kenarına gidip seyretmeye başladık. Her şey çok güzeldi, martılar uçuyor etrafımızda, hafif bir esinti, Eylül Naz gayet mutlu.

Yaşı gereği bebekle oyun oynamak çok sık yaptığı bir şey de değil. Ta ki taklit etme, rol yapma ve hayal gücünü kullanmaya başlayana kadar. Karnını doyurmak, altını değiştirmek, uyutmak, pusetiyle dolaştırmak,onunla konuşmak,ona şarkı söylemek. Böylece bebek bizimle gezmelere gelmeye, Eylül Naz’la birlikte yuvaya gitmeye başladı. Ama hala bir düşkünlüğü, bağlılığı yoktu ona karşı.

Neyse ben vapura döneyim tekrar. Kucağındaki bebeğe anlatmaya başlamıştı gördüklerini.

Birden bebeği elinden kaydı, yakalayamadık ve denize düştü. Üçümüzde kısa bir şok geçirdik, Ersoy ve ben panik olduk. Ve şaşkındık açıkçası.
Eylül ağlamaya başladı “bebeğim gitti, elimden düştü” diye.Yüzündeki ifade ise kendini suçlar tarzındaydı ve alıp getirmemizi istiyordu. O anda ağzımdan “şimdi denize girip alamayız, vapurdan inince baban kuşlara söylesin alıp ve evimize götürsünler” çıkıverdi.

İnandı, birkaç kez denize bakıp “Anne bebeğim” desede verdiğim fikir kafasına yattı gibiydi. Hatta bebeğinin, karşıdan geçen vapura binebileceğini bile söyledi.

Tamam, o anı kurtarmıştım ama sonrasında ne yapacaktık nasıl bir yol izleyecektik bilmiyorduk. Ersoy “keşke doğruyu söyleseydik” dedi. Ama bu olayın kızımın içinde nasıl bir tahribat yapacağını bilmiyordum ki. Yalan söyledim evet ama nedeni sadece o anı kurtarmak için değildi.

Bilmiyorum belki de doğru olan doğruyu söylemek olacaktı. Ama yapamadım, içim el vermedi.

Sonrasında bu konu bir daha açılmadı, aklına gelir mi bilmiyorum!

Gelirse ne yaparız onu da bilmiyorum.

Şimdilik aklımdan geçen aynısı olmasa da ona benzeyen diğer bebeğiyle oynamasını sağlamak.

Sonbahar

Ve sonunda sonbahar geldi…

Ağaçların yaprakları sarardı,döküldü. Bize de yuvadan çıkış sonrası oyun çıktı. Yuvadaki bahçeye dökülen sararan yaprakları toplayıp ses çıkartıyoruz. Her seferinde ise; 

"Anne bak ses çıkıyooo" 

Sabahları ve akşamları bayağı bir serin oluyor ama öğlen ki güneş tüm sıcaklığıyla ısıtmaya devam ediyor.

Ben sıcağı pek sevmiyorum, soğukta yaşamak da daha bir kolay geliyor bana. Ama yine de yazı özleyeceğim en çokta balkonda ki yemek , çay sefamızı.

O kadar rüzgar oluyor ki üzerine bir şey almadan oturmak ne mümkün.

Akşam balkon görüntümüz ise ;








Sanırım Bitecek

Yaklaşık 6 aydır, aklımızda fikrimizde ve dilimizde olan bir şeydi Eylül Naz’ın yatağının korkuluklarını açmak. Ama sürekli bir şey çıktı ya da bahanelerimiz vardı ve bu ramazan bayramına kadar sürdü. Artık yeter dedik ve 4 Eylül 2011 Pazar günü “o gün bugün” deyip harekete geçip, imece usulüyle açıp büyüttük.

Ayakta sallama olayından öyle bunaldık ki yuvada öyle uykusuna kalma olayının da fırsat bilip tamamen hayatımızdan çıkartmak istiyorduk bu olayı.

Evet, yatağının kenarlarındaki korkulukları açıp büyüttükten sonra, uykuya geçiş kolaylaştı.

Uyku ritüelimizi bozmadık sallama dışında. Pijamasını giyip ışıkları kapattıktan sonra biberonla sütünü veriyoruz, süt bittikten sonra da yanına yatıyorum “iyi geceler fıstığım” deyip uykuya dalıyoruz. Tabii bazen soytarılık yapıp yatak içinde kuduruyoruz ama hemen kesmeyi tercih ediyorum uykusunu dağıtmamak adına.

Şimdilik babayla uykuya geçişi ret ediyor, hatta babayı kırmamak için sanırım “bugün anneyle yatayım yarın seninle baba” diyor :)

Şimdilik dikkat ettiğim tek şey yanına yattıktan sonra 

"Sen uyuyana kadar yanında kalacağım ama sen uyuduktan sonra kendi yatağıma geçeceğim" 

diyorum ve bunu her gece tekrarlıyorum.

Yuppii demek için erken olabilir o yüzden şimdilik sallama olayı bitti demek yerine Sanırım Bitecek diyorum

Yatağıyla ve dolayısıyla ile ilgili bu değişiklikten haberdardı,bir çok kez anlatmıştık yeni şeklinin nasıl olacağını.Bu yüzden hayatına giren yenilikte geçişte sorun yaşamadık.

Ama bir gerçek var ki Eylül Naz yatağının yeni halini çok ama çok beğendi. Bize gelenlere “yatağımı gördün mü?” diye odasında ki yeni değişiklilikle ilgili heyecanını aktarıyor.


Uyku Düzeni

Yuvada öğle uykusuna hala devam ediyor.

Gerçi geçiş biraz sancılı oldu. Uyandıktan sonra “ben annemi istiyom” diye ağlamalar başlamıştı. Ve ben yine bocalamaya başlamıştım,3 yaş ve 2 yaş sınıfındaki öğretmenleri “Eylül Naz burada uyumaya hazır” demelerine rağmen. ”Acaba”lara başlamıştım. Neyse ki böyle karıştığım dönemlerde Ersoy  benimle aynı fikirde olmuyor da "biraz zaman tanıyalım,hemen karar vermeyelim" telkinlerinde bulunup beni rahatlatabiliyor. Sanırım anneler biraz daha duygusal davranıp babalar biraz daha objektif bakabiliyorlar. bundan yola çıkıp genelleme yapmak çokta doğru değil ama :)
Arkadaşlarından Enes’in, bu ağlama olayında etkisi var mı bilmiyorum. En azından biz ona bağladık yani öğretmeni ile birlikte aynı fikre sahiptikEnes’in bazı sorunlarından dolayı ağlama krizlerine girdiği oluyordu.Bir gün bana dedi ki
“anne Enes ağlıyor, annesini özlemiş, o yüzden ağlıyor.”
Sonraki gün sınıf öğretmenine sorduğumda “evet Eylül Naz haklı”dedi.

Neyse ki her şey normale bindi, uyanma sonrası ağlamalar bitti :)

Evet rutinlerin çocuklarına hayatındaki önemini Eylül ayındaki bir çok yeniliğimizde tekrar tekrar yaşadık,iyice pekiştirdik zihnimizde. Hayatındaki rutinler devam ettiği sürece işimiz, hatta hayatımız daha da kolaylaşıyor.

Bana göre çocukları rahatlatan ya da kendini güvende hissettiren bir diğer en önemli şey ise konuşmak, anlatmak, bilgi vermek. Hatta karşımdaki çocuk deyip geçmeden yapmalı bunu.